SON DAKİKA
YABANCI SORUNU GİDEREK BÜYÜYECEK
PROJESİZ BAŞARI OLMAZ!
AVRUPA LİGİ STATÜSÜ NASIL?
BAŞKAN ADAYLARI MUTLAKA OKUSUN!
METİN OKTAY'I DÖVECEKTİM!Gazeteci ve Spor Yazarı Yusuf Yalkın'dan çok ilginç bir yazı daha... Hem keyiflenecek hem hüzünleneceksiniz...Dostlardan gelen umumi istek üzerine bu ropörtajı yeniden yayınlıyorum… "NEREDEYSE METİN OKTAY’I DÖVECEKTİM…" Cezmi Başar, futbolla biraz bağı olanların rahatlıkla anımsayacakları bir isim. Başar, uluslararası üne sahip FİFA kokartlı hakemlerimizden... Önce Ankara’nın, sonra Türkiye’nin, daha sonra da Balkanların ve Orta Doğu’nun 1 numaralı hakemi oldu. Hakemliği bıraktıktan sonra da hakem hocası olarak başta Sadık Deda olmak üzere birçok ünlü ismin yetişmesinde önemli rol oynadı. Spor yazarlığı yaptı… 20 yıla yakın bir süre birlikte çalıştık Tercüman Gazetesi’nde… Gittiğimiz deplasman maçlarında, bana anlattığı ilginç anılarını not etmiştim. Kendisine, “Bunları bir gün yazacağım abi; haberin olsun” dediğim de, “Elbette, laf olsun diye mi anlatıyorum sana” diye takılmıştı. En son ziyaretine gittiğimde kimi şeyleri artık tam hatırlayamıyordu… 88 yılı geride bırakmıştı; dile kolay… Ama kısmi de olsa, anılarını yeniden paylaşma şansını buldum. Cezmi Ağabey, 18 Nisan 2012’de hakkın rahmetine kavuştu. Nur içinde yatsın, toprağı bol olsun… Anılarını ilgiyle okuyacağınızı umuyorum… “Cezmi Ağabey, neden hakem oldun?” “Liseyi bitirdikten sonra birçok gazetede spor yorumları yazıyordum. Takımları, futbolcuları, yöneticileri yerden yere vuruyordum. Bir gün bir kulüp yöneticisi bana, (Sen kuralları iyi bilmiyorsun; nasıl yazarsın?) diye çıkışınca; çok utandım. O anda karar verdim; kuralları çok iyi öğrenip hakem olmaya… Ve 1948’de bölge maçlarında görev yapmaya başladım. Sonra lig maçları ve bir anda çok popüler bir isim oldum. 27 yıl hakemlik yaptım. Yurt içinde ve dışında 1002 resmi maç yönettim. Bunun 185’i uluslar arası karşılaşma. Bu bir rekordur.” “Uluslararası kokart takman nasıl oldu? Bildiğim kadarıyla bunu ilk başaran hakemimiz Sulhi Garan!..” “Nedense böyle biliniyor ama, aslı farklı. Rahmetli Sulhi Garan’ın FİFA ile sorunu olmuş, biraz da rahatsızmış o dönemde. Kokartlı takamamışlar. Sonradan gönderdiler ama rahmetli hakemliği bırakmıştı. Yani kokartlı formayla sahaya çıkıp maç yönetemedi. Bu onuru ilk Türk hakemi olarak ben taşıyorum.' “Yani tarihi bir hatayı düzeltmiş mi oluyoruz böylece?” “Bir anlamda öyle galiba…” “İlginç anıların var. Meşhur Brezilyalı futbolcu Pinga’nın burnunun kırıldığı maçı yönetmen gibi…” “Eskiden bir çok ünlü takım Türkiye’ye gelirdi. 1956’da Brezilya’nın önemli ekiplerinden Vasco De Gama geldi. Galatasaray’la Ankara 19 Mayıs Stadı’nda oynadılar. Bizde o vakitler röveşata hareketi pek bilinmezdi. Pinga bunu yaparken, ayağı Coşkun Özarı’nın suratına geldi. Coşkun bir süre yerde kıvrandıktan sonra aniden kalktı ve Pinga’ya iki yumruk çaktı. Adam kanlar içinde yere yıkıldı; burnu kırılmıştı. Coşkun’u oyundan attım. İş burada kalmadı ama. Pinga davacı oldu. Beni de şahit gösterdi. Yargıç bana sordu; “röveşata ne demek?' diye. Anlattım ama bir türlü ne olduğunu anlayamadı… Dava ertelendi. Neyse ki, sonra iki futbolcuyu barıştırdılar da iş tatlıya bağlandı.' “Cezmi ağabey sen hacısın. Biliyorum alkol kullanmazsın; ama, beni kırma şu sarhoş yönettiğin maçı anlat lütfen.” “Yunanistan’dan bir davet geldi. Ben ve hakem arkadaşım Hakkı Gürüz iki ayrı maçta görev yapmak üzere Yunanistan’a davet edildik. Olimpiakos- Aris maçını yönetecektim. Ben uçaktan korkarım bilirsin. Esenboğa’ya gittim, Hakkı’da İzmir’den geldi. Uçağı beklerken restoranda meyve suyu içtik. Ancak, Hakkı ısmarlarken garsona sessizce bir şeyler söyledi; pek üstünde durmadım. Uçakta da hosteslerden meyve sularını yine Hakkı istedi. İçince; ben de bir tuhaflık başladı ama; tatlı bir hal… Korkum da geçmişti. Atina hava alanına indik. Bizi karşılayan mihmandara, ‘Hangi otele gideceğiz' diye sorduğumda, ‘Ne oteli, doğrucu stada gideceğiz. Maç bugün' demesin mi… Başımdan kaynar sular boşaldı sanki. Ama yapacak bir şey yok. Hakkı maçının bir gün sonra olduğunu öğrenince, rahatladı. Ben ise müthiş bir telaş içindeyim. Neyse gittik stada… Maç başladı; ne yaptım, nasıl düdük çaldım doğrusu tam hatırlamıyorum. Aklımda kalan maçtan sonra her iki takım futbolcu ve yöneticilerinin beni kutlaması ve seyircinin ayakta alkışlaması… Yunan federasyon başkanı odaya gelip beni hararetle kutladı. Sonunda Hakkı da geldi, boynuma sarıldı, ‘Yahu Cezmi uçaktan korkma diye meyve sularının içine içki koydurmuştum. Nereden bileyim ben maçın aynı gün olacağını. Tribünde ödüm patladı. Ama harikaydın. Anlaşıldı ulan, sana her maçtan önce içirmek lazım' dedi. Gözlerinden gülmekten yaşlar akıyordu… “Senin asıl Suudi Arabistan maceraların var. Biraz da onlardan söz edelim istensen…” “Dönemin federasyon başkanı Orhan Şeref Apak beni çağırdı. ‘Oğlum seni S. Arabistan’a göndereceğim. Orada hem maç yöneteceksin, hem kurslar açacaksın’ dedi. Yeni evliyim, gitmek istemiyorum ama sesimi çıkaramadım. 1965’te Riyad’a gittim. Bir aylığına derken, yıllarca ailemden uzakta orada kaldım. Her hafta cehennem sıcağında maç yönetiyorum. Olacak gibi değil… Gittim spor bakanına; ‘Statlarınızı ışıklandırmanız lazım’ dedim. Önce çok şaşırdı. Anlatınca ikna oldu. Japonlara kısa sürede yaptırdılar işi. Böylece maçlar gece oynanmaya başladı. Bana da jest olsun diye ilk gece maçını yönettirdiler.” “Bu ilginç ama; daha şaşırtıcı olanları var. Onları da anlatır mısın?” “Mekke’de Kral Kupası maçını yönetiyorum. Vahde takımından bir futbolcuyu yardımcı hakemimin uyarısı üzerine attım. Ve maçı da Vahde 3- 2 kaybetti. Kupayı alamadı. Maçtan sonra üç hakem soyunma odasından çıktık; yürüyoruz. Birden karşımıza birisi çıktı; korumalarıyla… Beni kenara çekti; oyuncunun atılmasına neden olan hakeme ise iki üç tokat attı. Bu duruma çok üzüldüm. Raporuma yazdım. Federasyon, bu zata 6 ay statlara giriş yasağı koydu. Hem de S. Arabistan gibi bir yerde… Ancak ilginçtir, adam prenslerden biriymiş… Aylar sonra kendisiyle karşılaştığımda, “Oyuncumu atmakta çok haklıydınız” dedi ve benden özür diledi. “Türkiye liginde geçen ilginç anılarınız yok mu?” “Olmaz olur mu? İzmirspor- G. Saray maçını yönetiyorum. O sıralar Metin Oktay İzmirspor’da oynuyor. Maçta bir kararıma itiraz etti. Çağırıp ikaz ettim. Sen misin bunu yapan? Rahmetli çok kibar bir futbolcuydu. 5 dakikada bir yanıma gelip özer dilemeye başladı. Sonunda dayanamadım, ‘Bak Metin’ dedim, ‘Bir daha gelip özür dilersen; işte o zaman seni atacağım. Seninle konuşmaktan maçı yönetemez oldum. Yeter artık…’ Karşılıklı gülüştük. Çok değerli bir futbolcuydu; yerini doldurmak zordur Metin’in…” “Cezmi Abi kusura bakma seni çok yordum. Çok teşekkür ederim; sağol” “Yusufçuğum beni çok gerilere götürdün. O anları sanki yeniden yaşadım; çok duygulandım. Ben de sana teşekkür ederim.” Bu röportajdan bir süre sonra Cezmi Başar hayatını yitirdi… Geriye işte bu “Hoş bir seda” kaldı…
İLGİLİ HABERLER
|