SON DAKİKA
YABANCI SORUNU GİDEREK BÜYÜYECEK
PROJESİZ BAŞARI OLMAZ!
AVRUPA LİGİ STATÜSÜ NASIL?
BAŞKAN ADAYLARI MUTLAKA OKUSUN!
BİR KERE DE PROGRAMINIZ OLSUN!Yusuf Yalkın, yıllar önce gurbetçi futbolcularla ilgili yaşadığı acı gerçekleri yazdı. Yalkın, köşe yazısında 'Mesut Özil, Almanya formasını niye tercih etti demek, onu yargılamak, sahada yuhalamak yerine, önce kendimizi sorgulamalıyız' diyor...
Yirmi yıl kadar önceydi…
Önce Hollanda, ardından İsviçre ve sonra da Almanya’ya seyahatlerim oldu.
Üç ülkede karşılaştığım gurbetçi vatandaşlarımızdan birbirine benzer yakarıları duymak, beni hem şaşırtmış, hem etkilemişti.
Ortak bir paydaları vardı.
Bunu yaşadığımız bir olayı örnek göstererek anlatacağım sizlere.
Almanya’da Dresden- Leipzig arasında mekik dokurken, adı aklımda kalmayan bir otelde mola vermiştik.
Ya İlsenburg ya da Aschersleben’deydi…
Lobide dinlenirken orta yaşlı bir adam yaklaştı yanıma ve kendisini şöyle tanıttı:
“Adım Orhan Seyfi Güvenışık. Bir futbol gönüllüsüyüm…”
Avrupa’daki Türk ailelerinin yetenekli sporcu çocuklarıydı konu.
Güvenışık bodoslama daldı meseleye: “Pırıl pırıl çocuklarımız elden gidiyor. Bunu Türkiye’den fark etmiyor musunuz?”
“Nasıl?” dememe fırsat vermeden, sıraladı düşüncelerini:
“Çocuklarımızın peşindeler. Ajan gibi takip ediyorlar. Hemen her hafta evlere kadar gelip ailelerimizin beyinlerini yıkıyorlar. Amaçları açık; gençlerimizin Türk Milli Takımını tercih etmesini engellemek istiyorlar.”
Güvenışık belli ki çok doluydu; devam etti:
“Türk Milli olmayın; size büyük olanaklar sunalım… Kolaylıklar sağlayalım diyorlar… Sonuçta, hepimiz insanız. Elbette etkilenenlerimiz oluyor; tercihini Almanya’dan yana kullananlar çıkıyor. Böyle sürerse, bu sayı her geçen gün artacaktır.”
Orhan Seyfi’ye, “Ne yapmamı istiyorsun?” diye sordum.
“Gidin, anlatın. Siz gazetecisiniz; Türkiye’deki yetkilileri etkilersiniz. Avrupalıların önerdiklerinin onda birine bizler ikna oluruz. Yeter ki, buradaki Türk aileleri, çocuklarının ülkelerinden istendiğini, beklendiğini, kendilerine ilgi ve ihtiyaç duyulduğunu hissetsinler!”
Döndüğümde anlattım ama pek ilgi gösteren çıkmadı!!
İşin özü şuydu; gurbetçilerimize karşı yeterli ilgiyi göstermiyorduk!
O dönemde Türkiye’nin yaptıkları; “Yasak savma” cinsinden bir yaklaşım, dudak ucuyla söylenen bir iki sıradan sözcükten öteye geçmiyordu maalesef.
Oysa, gurbetteki gençlerimiz sporumuz için müthiş bir potansiyeldi…
Murat ve Hakan Yakın kardeşler, Eren Derdiyok, Gökhan İnler, Serdar Taşçı, Mesut Özil’den ibaret değildi gençlerimiz…
Bilmediğimiz, duymadığımız yüzlercesi daha vardı…
Ama, ilgisizliğimiz sürdükçe doğal olarak bunlar başka Milli formaları giyecekti…
“Mesut, Almanya formasını niye tercih etti?” demek; onu yargılamak, sahada “Yuhalamak” yerine, önce kendimizi sorgulamalıyız!
Sorun, elbette sadece gurbetçi gençlerimize ilgisiz kalmamızda değil; bizdeki biraz da “Gelişmişlik” sorunu...
Onların yaşadıkları ülkelerde gelir dağılımları adaletli, kişi başına düşen milli gelirler yüksek; okur yazarlık oranı yeterli.
Bilinçli üretip, bilinçli tüketiyor, öz kaynaklarını koruyorlar.
Sağlık, eğitim, ekonomi ve siyasi sorunlarını çözmüşler…
Refah düzeyleri hayli yüksek!
Mesut Özil keyfinden mi seçti sanıyorsunuz Alman Milli Takımını?
Gerçekçi olmalıyız…
Bu gencimiz Alman formasıyla Dünya Kupası finallerinde oynamasaydı; Real Madrid’e transfer olabilir miydi?
Son yıllarda durum değişti…
Futbolumuzu, çoğu kalitesiz olan yabancı futbolcuların cirit attığı bir arenaya çevirdikten sonra; Milli formayı teslim edecek isimleri bulmakta zorlanıyoruz.
Bu nedenle, şimdi tüm dikkatlerimizi gurbetçilerimize verdik.
Terim ve ekibi, Türkiye’de alt yapı kuruyunca, gözünü dışarıya dikti…
20 sene sonra, bir plan ve program gereği değil; mecburen “dışa” açıldık!
İLGİLİ HABERLER
|