SON DAKİKA
YABANCI SORUNU GİDEREK BÜYÜYECEK
PROJESİZ BAŞARI OLMAZ!
AVRUPA LİGİ STATÜSÜ NASIL?
BAŞKAN ADAYLARI MUTLAKA OKUSUN!
AH SPOR YAZARLIĞI.. VAH SPOR YAZARLIĞI..Yusuf Yalkın, mesleğiyle ilgili makalesinde ilginç tespitler yapıyor. İşte o yazı...
İĞNEYİ KENDİMİZE BATIRALIM!
Gazeteci elbette eleştirecektir… Doğru ile yanlışı ayırt etmek ve bunu kamuoyunun önüne koymak için araştıracak, bulacak ve yazacaktır; bu onun doğal görevidir. Dürüstçe yazacak, dürüstçe konuşacaktır. Doğrulardan uzaklaşmayacak, gerçeklerden korkmayacaktır. Kalemine, kişiliğine, görevine, mesleğine sahip çıkacaktır. Ama gazeteci, öz eleştiri de yapacaktır, çekinmeden, mertçe, etik değerlere saygı göstererek… Acıtsa da… Çuvaldızı başkalarına batırırken, iğneyi biraz da kendisine dokunduracaktır! Bunları neden yazdım? İşte bu sorunun cevabı…
* * *
Geçen gün Türkiye Spor Yazarları Derneği Ankara Şubesi’ne ziyaretime gelen akademik kariyere sahip bir arkadaşımın sorusu üzerine irkildim. Soru şuydu: “Spor Yazarı Kimdir?” Başlangıçta son derece basit göründü soru bana... Ama biraz düşününce cevaplandırmanın ne kadar zor olduğunu anladım. Gerçekten, spor yazarı kimdi? Biraz daha dikkatli düşününce, aklıma gelen cevaplardan iyice endişelendim, ürktüm, korktum. Çünkü.... Sporu yazması, kritik etmesi, konuşması gereken, mesleği sadece spor yazarlığı olan bizler, gerçekten biz miydik? Yoksa, kendimizi mi kandırıyorduk? Ülkemizde; sporu yazan eski futbolcular, antrenörler, hakemler vardı... Mankenler vardı; şarkıcılar, türkücüler vardı... Kabzımallar, müteahhitler, tekstilciler vardı... Mütercimler, anchormanlar, kulüp idarecileri vardı... Emekli il spor müdürleri, şarküteri sahipleri, lokantacılar, tavernacılar vardı. Sinemacılar, tiyatrocular, horoz dövüştürenler vardı... Sanki bunlar yetmiyormuş gibi patronların akrabaları, yakınları katıldılar aramıza; dedesi babası herhangi bir dalda ünlü olanlar girdiler içimize birer birer. Genel Yayın Yönetmenleri, siyaset yazan köşe yazarları, gazete temsilcileri canları çektikçe spor yazmaya başladılar; egolarını tatmin için; ya da başka nedenlerle... Kimileri gazete sayfalarında yetinmeyip, televizyonlarda da boy gösterdiler. İstedikleri ne varsa, sporun içine kattılar çekinmeden; kavgaysa kavga, küfürse küfür, argoysa argo, şovsa şov, palavraysa palavra... Akıl almaz çarpıklıklar sergilenmeye başladı… Reyting adındaki bir “sahtekar” yüzünden kartvizitimiz, kırk yerinden yırtıldı da, kimsenin umuru olmadı!
* * *
Bu durum karşısında, işi sadece “spor yazarlığı” olan; ancak giderek mesleki kimliğini yitiren bizler ne yaptık peki? Sadece konuştuk... Bir araya geldiğimizde bol keseden atıp tuttuk. Artık iyice klişeleşmiş “meslek elden gidiyor” teranesiyle yetindik; ona sarıldık. “Meslek elden gidiyor” demek kolayımıza geliyordu çünkü. Mücadele etmekti zor olanı... Bir gün, sadece bir gün bu yanlış gidişe “dur” demek için, evet “sadece 24 saat” neden kalemlerimizi kırmadık, kıramadık... Boyut değiştirmiş, modernleşmiş; “daktiloluktan bilgisayarlığa terfi etmiş” yazı makinelerimizi kapatamadık? Neden arzı endam ettiğimiz beyaz camı “boykot” edemedik; ağzımızdan salyalar akıtarak Tv’lerde ahkam kesmeyi sürdürdük? Haksızca, fütursuzca, saygısızca; üstümüze basarak, emeğimizi hiçe sayarak, akıttığımız teri görmezden gelerek sayfalarımıza, sütunlarımıza çullananları, Tv koltuklarını işgal edenleri, onları o mevkilere taşıyanları protesto etmedik; edemedik? Sadece bir gün yapamaz mıydık bunu? Kendi mesleğimize sahip çıkamaz mıydık?
* * *
Arkadaşımın, “Spor yazarı kimdir?” sorusuna verecek bir cevap bulamıyor; erozyona uğramış kimliğimizi tanımlamakta zorlanıyorsam; bunun suçlusu elbette biziz... Spor müdürlerinden, muhabirlerine, köşe yazarlarına, foto muhabirlerine kadar bizleriz... Hakkımızı savunmadığımız, korkak davrandığımız için suçluyuz.... Kendimizi tanımlamakta bu denli zorlanırken, birileri çıkıp “spor yazanları, spor konuşanları” eleştirdiğinde niçin kızıyor, öfkeleniyoruz ki? Biz korkakların, buna hakkımız var mı? Evet... Suçluyuz... Suç bizde! Bu nedenle; önce kendimizi temizlemeliyiz, nasıl olsa aynayı temizleyen birisi bulunur... Dogru yazıya ne denırkıkamil anahar, 7 yıl önce yorumladıYusuf abımın bun yazısına yürekten katılıyorum. Bir ilave yapmak istiyorum. Ne zaman Simaviler, Karacanlar, Ilıcaklar, kısaca mesleginin içinde gelen patronlar bu işten elini cekıp, tuccarlar, işadamları gazete patronu iş başına gectıler genel ev kadının da bile sar basın kartlar çıkma başladı Oktar Tertemiz , 8 yıl önce yorumladıVay vay vay. Sert ama müthiş etkili bir öz eleştiri. Bir soru. Alıştığım köyü renkle yazılan bölümler neden yok artık Bedii ersavaş, 8 yıl önce yorumladıKalemine sağlik..
İLGİLİ HABERLER
|