SON DAKİKA
YABANCI SORUNU GİDEREK BÜYÜYECEK
PROJESİZ BAŞARI OLMAZ!
AVRUPA LİGİ STATÜSÜ NASIL?
BAŞKAN ADAYLARI MUTLAKA OKUSUN!
AVRUPA HENTBOLU VE BİZİM HENTBOLUMUZ!Zeynur Pehlivan'ın Avrupa Hentbol Şampiyonası'nın ardından yaptığı bu gerçekçi ve akılcı değerlendirmeyi mutlaka okuyunuz!..
Avrupa Hentbolu ve Bizim Hentbolumuz!
ZEYNUR PEHLİVAN
Bu Avrupa Şampiyonasında o kadar güzel maçlar seyrettik, o kadar güzel anlar yaşadık, o kadar çok şey okuduk ki, bunların hepsini bir anda yazmak mümkün değil. O nedenle ben de bunları parça parça yazmak istiyorum. Bugün bu yazımda, Avrupa Şampiyonasında oynanan hentbol ve bizim oynadığımız hentbol arasındaki farklılıklardan bahsetmek istiyorum. Danimarka’daki organizasyonda şampiyon olduğuna göre, Avrupa hentbolunun en iyi takımı Fransa demektir... Tarih, şampiyon olan takımı yazar. İkinciler çok zor hatırlanır. Ben de şampiyon olan Fransa takımından örnekler vererek bunları açıklamaya çalışacağım. Erkekler Dünya sıralamasında hentbol dalında Fransa altıncı, Türkiye ise kırk altı ülkenin dahil edildiği bu sıralamada yer almıyor. Hentbolda erkekler Dünya sıralamasında Almanya, Avrupa sıralamasında ise Danimarka ilk sırayı alan takımlar. Bu turnuvada birincilik kürsüsüne çıkan Fransa, Avrupa’da üçüncü sırada yer alan ülke. Fransa, 256 puanla üçüncü sırada yer alırken, Avrupa sıralamasında Türkiye 28 puanla otuz ikinci sırada. Bu farkı kapatmak için bize, yirmi sekiz ya da otuz iki sene gerekli gibi görünüyor. Fransa takımının teknik sorumlusu Claude Onesta, Olimpiyat, Avrupa ve Dünya Şampiyonluğu kupasını kaldırmış tek antrenör. Üç kez Avrupa, iki kez Dünya, iki kez Olimpiyat Şampiyonluğu unvanını kazanmış bir teknik adam. Turnuva boyunca sergilediği, son oynanan final maçı da dahil, sakin bir yönetim anlayışı, tutum ve davranışları ile örnek alınması gereken bir antrenör olarak görüyorum. Bizim yaptığımız antrenörlük modelinden oldukça uzak olan Onesta, tüm turnuva boyunca belki beş, belki de on kez ayağa kalkmıştır. “Benim de böyle kadrom olsa ben de ayağa kalmam” diyecek olan antrenörlerimiz var maalesef…İşte biz bu nedenle öğrenemiyoruz! Diğer takımların kadroları kötü müydü? Fransa’yı örnek verdiğim için diğer antrenörler farklı tutum sergileniyor düşüncesi olmasın sakın. Bir Rusya, bir Avusturya’da da aynı yönetim anlayışı vardı. Oyuncularına bağırmak, hırpalamak yerine, oyun için çözüm üreten, oyuncuyla değil, oyunla ilgilenen bir antrenör yapısı var artık... Her şeyi antrenmanda öğretmiş ve bunun rahatlığı ile sahaya çıkmış bir antrenör modeli bu… Bunu bizim antrenörlerimizin çok, ama çok iyi etüt etmesi gerekir diye düşünüyorum. Özellikle de küçük yaş grubu antrenörlerinin… Bu turnuvada benim dikkatimi çeken diğer bir nokta ise; teknik anlamda tüm takımların çok üst seviyede olmalarıydı. Bizim bir maçta yaptığımız basit top kayıpları, neredeyse tüm turnuva boyunca toplamda yapılmadı. Bu da sahadaki hentbolu, kesintisiz bir şekilde keyifle izlememize neden olan en önemli etkendi. Atılan toplar, verilen paslarda hiç ama hiç hata yoktu! Top tutma, pas veya şut atmadaki teknikler kusursuzdu. Pivotun tek elle top alması artık çok normal. Bu turnuvada hızlı hücum sonrası kale sahasında havada, kalecisinin attığı topla buluşan ve bunu gole çeviren kanat oyuncusu gördük!.. Bu hem zamanlama, hem de teknik anlamda uygulanması güç bir pozisyondu. Daha önceki turnuvalarda hep değişik savunma örnekler görmüştük. Bir dönem 3:2:1 savunma, bir dönem 6:0 savunma gibi… Bir dönem, 5:1 savunmada pivot oyuncuları ön savunmayı yaptı, bir dönem 3:2:1 savunmada kanat oyuncuları iki numaralı savunmada yer aldı. Ama bu turnuvada tüm takımlar genellikle 6:0 savunma anlayışını tercih etti. Ancak, uyguladıkları 6:0 savunma öyle yüksek, öyle dinamikti ki, en az yüz kilo olan bu oyunculardan bu mücadeleyi görmek gerçekten alkışlanacak bir durumdu. Bu kütledeki oyuncular bunu sergilerken biz bunu niye başaramıyoruz? Hücumda gözüme çarpan bir diğer detay da, hücum oyuncularının hareket halinde top alırken, aynı zamanda pas aldatması veya vücut aldatmaları ile savunmayı kendilerine çekmeleri, yakalanmadan pası çok çabuk aktarmaları veya şut pozisyonu bulmalarıydı. Sürekli hareket halinde olan, birbirine pozisyon hazırlayan Narcisse ve Karabatic’i bir kez değil, birçok kez izleyin… En kritik anlarda, en kritik maçlarda Luc Abalo’nun içeriye nasıl inanılmaz bir hızda koştuğunu, topu nasıl aldığını ve nasıl goller attığını hatırlayın… Yüksek ve güçlü savunmayı yerinden oynatabilmek ancak bu şekilde hareket halinde topu almak, bekletmeden topu vermek ve en uygun pozisyonda, en uygun oyuncuyu topla buluşturmak ve sonuca gitmek gerekir. Son final maçını seyredenler hatırlayacaktır. Fransa topu, hentbol tabiriyle, kanat oyuncusuna öyle bir yükledi ki, top üç oyun kurucuya değdi mi değmedi mi biz göremedik. Adeta, duvar pası dediğimiz şekilde, anlık temasla top kanata gitti ve gol pozisyonu yakaladı. Danimarka gibi bir hentbol devi bunları durduramadı. Bizde bu durum tam tersi… Biz hentbolu durarak oynuyoruz! Hücuma giderken, top alırken, yükleme yaparken, şuta girerken… Son olarak maçın bitiş düdüğü ile birlikte her iki takım oyuncularını sahadaki mücadeleyi unutup, sıraya geçerek birbirlerini kutlamaları en güzel görüntülerdi. Maç biter bitmez soyunma odasına gitmek yerine, birbirinizi tebrik etmek, seyircinin sizi alkışlamasına izin vermek gerekir. Bu biz de neden uygulamaya geçmiyor anlamıyorum!.. Danimarka’da her maç büyük çekişmelere sahne oldu. Ama ne bir kavga, ne bir sataşma ne de bir diskalifiye geldi. Buna oyuncuların katkısı inanılmazdı. Verilen kararlara itiraz eden veya itiraza devam eden oyuncu hiç görmedik. Kurallar dahilinde yönetilen bir hentbol maçında, kuralların kendilerinin sağlığı için var olduğunu unutmayan sporcular vardı Danimarka da… İtiraz ederek harcadığı enerjiyi, ceza alarak takımını zor durumda bırakan sporcularımıza bir tavsiye; lütfen bu enerjinizi maç için kullanın… Hentbolu güzel mücadeleler güzelleştiriyor, çirkin mücadeleler değil. Hakemin kararına saygı göstermek en güzel davranış... Danimarka’daki 11.Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonasında benim gözüme çarpan daha birçok nokta var. Sporu güzelleştiren seyirciden bahsetmemek ayıp olur. Bu nasıl bir seyirciydi, nasıl bir destekti? Atmış dakika ayakta kalan ve durmadan alkışlayan bir seyirci… Fransız antrenör tüm maçların toplamında bile bu kadar ayakta kalmamıştır. Sahadaki hentbol, verilen mücadele iyi olunca oturmak mümkün değil. Bizde de ayakta seyredeceğimiz maçlar olsun istiyorum! Hentbol artık, altı oyuncu ve bir kaleci ile oynanan bir takım oyunundan oldukça uzak. Sahaya giren her oyuncunun aynı kalitede olması gerekiyor. Hentbol, 16 oyuncundan, altı kenar yönetiminden ve artı, en önemli etken seyirciden oluşan bir spor dalıdır. Biz ne zaman bunu yakalarız, o zaman Avrupalı oluruz! Bu kaç sene içinde gerçekleşir bilemiyorum ama bildiğim bir şey var, o da çok, çok, çok çalışmak ve Avrupalı olmak için Avrupa’ya sporcu göndermek. En az bir hentbol takımı sayısı kadar…
İLGİLİ HABERLER
İlgili Haberler
|