SON DAKİKA
YABANCI SORUNU GİDEREK BÜYÜYECEK
PROJESİZ BAŞARI OLMAZ!
AVRUPA LİGİ STATÜSÜ NASIL?
BAŞKAN ADAYLARI MUTLAKA OKUSUN!
GÜNERİ CİVAOĞLU VE BİR ANIMIZ...
Yusuf YALKIN [email protected]
1981 Yılı Haziran ayında Dünya Ordulararası Futbol Şampiyonası'nı takip etmek amacıyla Mısır aktarmalı Katar'a gittim. Bu arada Kahire'yi de görme fırsatım oldu.
Benim bir özelliğim asıl görevim spor haberlerini izlemek ve yazmak olmasına rağmen, bulunduğum ülkelerin özeliklerini de hem gözlem yaparak, hem de ilgililerle konuşarak, sorup soruşturarak öğrenirdim.
Bu nedenle düşünsel olarak sadece spora saplanıp kalmadım.
Gittiğim yerlerdeki izlenimlerimi de yazdım.
SSCB (şimdiki Rusya), İsveç, Hollanda, Portekiz, Slovenya, İspanya, Fransa, Suriye, Yunanistan, Almanya, Bulgaristan, İtalya, Yugoslavya (Şimdiki Sırbistan), Hırvatistan, Finlandiya ve daha bir dolu memleket ve şehir hakkında spor dışı yazılar yazdım.
Ama bunlar içinde Malta, Mısır ve Katar röportajlarım en çok ses getiren yazılar oldu.
La Valetta'dayken "Malta'ya ölmek için gelen zenginleri", Kahire'deyken "Piramitlerin etrafındaki sefaleti" ve Doha'dayken "Katar'ın iki yüzünü" ortaya koyan haber nitelikli yazılarım farklı bir ilgi gördü...
* * *
Ve bu 3 yazımın gazetemde sür manşet olması rahmetli Güneri Civaoğlu'nun Genel Yayın Yönetmenimiz olduğu döneme rastlar!
Güneri Bey, gazetecinin hasıydı...
Haberi, daha "H" harfinden anlar, değerlendirirdi.
Tercüman Gazetesi onun döneminde adeta kabuk değiştirdi.
Silkindi...
Sıçrama yaptı...
Okur kitlesinde çeşitlilik oldu...
Hatta buna "sınıf atladı" da diyebiliriz!
Haberi "katılığından ve banalliğinden" kurtardı, toplumun her kesiminin önüne değişik konseplerde sundu...
Ne var ki, bu çok iyi anlaşılamadı...
Ve sonunda ayrıldı...
Daha sonra da Güneş gazetesinin varoluşunda başrol oynadı.
Tercüman'da yaptıklarının 10 katı fazlasını orada yaptı.
Güneş, dönemin en "popüler" gazetesi oldu!
Güneri Bey çok değerli bir insandı.
Herşeyin ötesinde gerçek bir gazeteciydi!
Allah rahmet eylesin...
Nurlar içinde uyusun...
* * *
Anıma gelince...
Katar'dan döndükten sonra bir iki spor haberi daha yazdım, Katar Şeyhi'nin bizi davet ettiği adeta bir futbol sahası büyüklüğündeki alanda yapılan "büyük yemek davetinde" yaşananları anlattım.
Spor servisindeki arkadaşlarımız bunu "Taşra baskısına" 3 sütuna sıkıştırmışlar.
Doğal olarak sayfalar Güner'i beyin önüne gider.
Bu sayfa da gitmiş tabi.
Sayfaya kısa bir süre baktıktan sonra "Yusuf'un haberini manşet yapın ve kendisini hemen bana bağlayın" demiş.
Ben bunları sonradan öğrendim.
Akşamüstü gazeteden çıkmak üzereyim.
Telefon çaldı, açtım:
"Merhaba Yusuf hoşgeldin. Ben Güneri" dedi.
Heyecanlandım tabi..
Konuşmaya devam etti:
"Harika haber! Manşet yapıyoruz... Ancak, elinde başka materyal yok mu?" diye sordu.
"Var efendim. Bugün başlamıştım Katar yazısına... Arkasından Mısır'ı da yazacağım" dedim.
"Fazla geçiktirme... Yarın Katar'ı bekliyorum" dedi.
Oturdum... Gece 02.00'ye kadar iki yazıyı da bitirdim.
Ertesi sabah da geçtim.
Yazılarım 3 gün üst üste manşetten verildi.
İki gün sonra da Ankara Muhasebe Müdürümüz Tugrul Ilıcak çağırdı beni... Çok iyi adamdı ama ters bir mizacı vardı. Her olaya sürekli negatif tarafından bakardı. Pek olumlu haber vermezdi.
"Ne bu ya? Bu da nereden çıktı?" deyince, hem şaşırdım, hem de endişelendim.
Bana bir zarf uzattı.
"Güneri Bey'in talimatıyla 3 maaş tutarında prim göndermişler sana" dedi.
Mutlu oldum tabi..
Hem haberlerim manşet olmuştu, hem de cebim para dolmuştu.
Demem o ki: "Gerçek gazetecilik yapılan, haberlere ve onu yazanlara değer verilen dönemlerde oldu bu ülkede..." O günler geri gelir mi?
Ben "sanmam" diyorum...
Siz ne dersiniz?
Bu makale 830 kez okundu Yükleniyor...
|